9 Ağustos 2015 Pazar

Ön Okuma: Kardeşimin Hikayesi-Zülfü Livaneli


"Nemo cogendus amicus!"


300 sayfa olan kitabın 200. sayfalarına gelince çok sıkılmıştım ve ana karakteri tutarlı bulmamıştım. Kendimi zorlaya zorlaya okuduğum yüz sayfanın son on sayfasında nedeni ortaya çıktı ve hiç tahmin etmediğim bir sonla bitti. Kitap, Podima'da işlenen bir cinayet nedeniyle oraya gelen gazeteci kızla Ahmet Arslan'ın arasındaki ilişkiden ve ona hikayeler anlatmasından bahsediyor.

"İnsanın biyolojik fonkiyonlarına aşırı bir nlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü hiçlik zor geliyor."

"Kim bilir kaç milyon bebek, doğduktan sonra sevinçle, alkışla karşılanmış, daha o anda yaşlanmaya başladığı ve ölüm mahkumu olduğu anasının babasının aklından bile geçmemiştir. Daha da tuhafı hiç kimse doğan bir bebeğin bir gün öldürülebileceğini, idam edilebileceğini, savaşta ölebileceğini düşünmez. İnsanlık tarihi boyunca milyarlarca kişi "normal" denilen şekilde yaşlanıp ölmemiş, öldürülmüş."

"Bu kadar derinden aşık olmayan insanlar kendilerini kıskançlığa kaptırır; sevdiğinin bir başka bedenden zevk almasını istemez ama bu, aşk ile sahip olmanın birbirine karışmış halidir. Sahip, sevdiği insan mutlu olacaksa bile bunu bir başkasıyla yapmasını istemez. Hatta bu durumda sevdiğinin ölmesini tercih eder. Ama bir de aşkın en yüksek noktası var. Kıskanmayı bile unutmak. Onu mutlu eden her şeyi ve herkesi sevmek. O noktada sahiplenmek biter, saf aşk kalır."

"Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar. Ama çoğu insanın ruhu gövdesinden önce çürür, nedense kimse bundan korkmaz!"

"Zenginlik insana ait bir özellik değil. Para insanın doğal bir parçası değil; kaybolabilir, çalınabilir, soyut bir kavram, birtakım sıfırlar... Zaten hayatta anlamlı olan değerler parayla sahip olunamayanlar. Kitap, çalışacak insan, eşya alabilirsin; ama bunlar bilginin, dostluğun, paylaşma duygusunun yerini tutamaz. Oysa zengin aptallar paranın çok önemli olduğunu sanıyorlar, bu yüzden de servetlerinin kendilerine ruhsal bir ayrıcalık, özel br mutluluk getirmesini bekliyorlar. Bu mümkün olmayınca içleri de boş olduğu için can sıkıntısı başlıyor. Konuşacak bir şeyleri olmadığı için tavla, kağıt oyunu falan oynayarak tahammül edebiliyorlar bu hayata ve de birbirlerine. Veya işkolik oluyorlar, sanki kıtlık koşullarından kurtulmaları gerekiyormuş gibi işlere dalıyorlar. Onların yerinde olsam intihar ederdim.
Peki sizin ayrıcalığınız ne, diye soruyor.
Çok basit, diyorum. Okumak, sadece okuyan insan dünyanın aklına yaslar sırtını. O zenginlerin arkadaşları birkaç finansçı, üç beş holding yöneticisi. Üstelik içtenliklerinden her zaman şüphe duyulan ilişkiler içindeler. Oysa benim dostlarım dünyanın gelmiş geçmiş en akıllı ve en yaratıcı insanları: Aristoteles, Platon, İbn Rüşd, Faulkner, Homeros, Nietzsche, İbn Haldun... Bunları hangi maddiyatla bir tutabilirsin?
Tuhaf bir düşünce tarzım olduğunu söylüyor. Çok tuhaf bir insanmışım. Bu hafif saldırıyı, benim değil dünyanın tuhaf hatta deli olduğunu söyleyerek savuşturmaya çalışıyorum. Ama benim gibi insanların zayıf yanının da her şeyi fark etmek olduğunu söylüyorum.
Fazla bilmek mutsuzluk getiriyor. 'Ne mutlu cehaletin koruyucu rahmi içinde bir cenin gibi büzülüp yatanlara!' diyorum."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder